Ruh Üşümesi / Adalet Ağaoğlu

Ruh ÜşümesiRuh Üşümesi

Ruh Üşümesi’nden…

Adam, gözlerini incelediği yemek listesinden kurtarıp karşısında oturana çevirdi.

Tanışıyorlar mıydı?

Fakat, hangi anlamda lütfen?

Adam, bakıyor: Bir kadın. Eli yüzü düzgünce; okumuş yazmış belli. Bakıyor. Yaşı belirsiz. Ancak, dışarda tek başına yemek yiyebilecek kadar yaşlı, cesur ve özgür. Kadın da bakmadan görüyor şimdi: Soğukkanlı, kolay irkilmeyen, kolay umutlanmayan ve kolay yok olmayan bir adam. Kendi suyunun içindeyken.

Görünen bu, şimdilik: iki deniz kestanesi; öyle, yosunlu kayalara tutunmuş, suyu yüzeyine çok yakın.

Tam böyle denilebilir mi acaba?

Kadın, kendi sesini çarçabuk söndürüp karşı titreşimlere kulak veriyor olabilir:

Şey gibiyim evet, deniz kestanesi. İçine büzülmüşlüğünden çözülmeye başlayan, açıkçası, suların yaladığı kayalıklarda dikenlerini ağır ağır dışa doğru uzatan, diken uçlarındaki duyarlığı doruğa ulaştığı zaman, giderek salt ıslak ışınsı dikenlerin değil, sert kabuğun dış yüzünde de yumuşak bir tenin ürpertileri titreşen deniz kestanesi… En ufak bir karşı uyarıyla, belli belirsiz ilk tehlikeyi sezişte ise, kuzgun renkli maytap kendi içinde eriyip sönecektir.

Böyle bir tedirginlikle duyargalarını hemen yeniden geri çekmeye hazır tutan deniz kestanelerinden biri, şu ân bir sesin tınısına ışınlanmış; bir esintiye, ortada dolanan bir soluk alıp verişe, gizemli bir fısıltıya.

Bir ses. Çocuk, yetişkin, yaşlı alaşımı. Erkek ve dişi. Bir ses. Havada titreşimler. Adam bakıyor, dinliyor.

Kadın dudaklarını hafifçe aralamış; ağız içi karanlığından birkaç milim dışarı, aydınlığa doğru ilerlediğinden şimdi seçilebilen küçük, kırmızı dil ucunu sağa sola oynatıyor; dilin yangınını kendi esintisinde savuşturmaya çabalıyor. Ola ki adam, bir kadının kendi kendine doyuma ulaşmasına sonuna kadar yalnızca seyirci durumunda kalıp kalamayacağını ilk defa merak ediyor. Oysa karşısındaki elini, parmak uçlarını ya da kucağındaki peçeteyi yardıma çağırmış değil. Hem zaten şu ân birini bile kullanma olanağı yok. Ellerin ikisi de görev başında. Solu çatal tutuyor-, şöyle, masadan bir karış yukarda; çatalın ucundaki minik tavuk parçasının ağzına götürülmesi söz konusu olmaksızın. Sağ ele gelince; o da çoktan adamın yemek listesini tutan

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir