Tersi ve Yüzü / Albert Camus

Tersi ve YüzüTersi ve Yüzü

Tersi ve Yüzü’nden…

İki yıl oluyor, yaşlı bir kadın tanımıştım. Bir hastalık geçiriyordu, bu hastalıktan öleceğini sanmıştı. Tüm sağ yanına inme inmişti. Yalnız bir yarısı bu dünyadaydı, öbür yarısı şimdiden yabancıydı kendine. Kımıl kımıl, geveze bir ihtiyarcıkken, sessizliğe, kımıltısızlığa gömmüşlerdi onu. Uzun günler boyunca yalnızdı, okuması yazması yoktu, pek bir duyarlığı da yoktu, tüm yaşamı Tanrı’ya yöneliyordu. İnanıyordu ona. Bunun kanıtı da bir tespihi, kurşundan bir İsa heykelciği, bir de mermer çamurundan bir çocuğu taşıyan bir Aziz Yusuf heykelciği bulunmasıydı. Hastalığının iyileşmez olduğundan kuşku duyuyordu, ama hiç de gerektiği gibi sevmediği Tanrı’ya güvenerek, kendisiyle ilgilensinler diye iyileşmez olduğunu söylüyordu.

O gün, biri kendisiyle ilgileniyordu. Genç bir adamdı bu. (Genç adam bunda bir gerçek payı bulunduğuna inanıyor, ayrıca bu kadının yakında öleceğini de biliyordu, bu çelişkiyi çözmek gibi bir kaygısı yoktu.) Yaşlı kadının derdine gerçek bir ilgi duymuştu. Kadın da iyice sezmişti bunu. Bu ilgi umulmadık bir şölendi hasta için. Acılarını coşkunlukla anlatıyordu: sıfırı tüketmişti artık, hem gençlere de yer açmak gerekirdi. Sıkılıyor muydu? Hiç kuşkusuz. Konuşmuyorlardı kendisiyle. Köşede kalmıştı, bir köpek gibi. Ölmek daha iyiydi. Öyle ya, birine yük olmaktansa, ölmeyi yeğ tutardı.

Sesi kavgacı olmuştu. Bir pazaryeri sesi, bir pazarlık sesiydi. Gene de bu genç adam anlıyordu. Ancak ölmektense başkalarına yük olmanın daha iyi olduğu düşüncesindeydi. Ancak bir tek şeyi kanıtlayabilirdi bu: şimdiye değin hiç kimseye yük olmadığını. Yaşlı kadına da, tespihi gördükten sonra, “Tanrı kalıyor size,” diyordu. Doğruydu. Ama bu konuda bile canını sıkıyorlardı. Uzun zaman duaya dalarsa, bakışı duvar kaplamasının bir nakışında silinirse, “İşte gene dua ediyor!” diyordu kızı. “Sana ne zararı var bunun?” diyordu hasta. “Hiçbir zararı yok, ama sinirime dokunuyor.” İhtiyar da serzeniş yüklü, uzun bir bakışla kızına bakarak susuyordu.

Genç adam taş gibi yüreğine oturan, bilinmedik, uçsuz bucaksız bir acıyla dinliyordu tüm bunları. Yaşlı kadın gene konuşuyordu: “O da görecek yaşlanınca

LİNK

 

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir