Alev Kıyıları / Wilbur Smith

Alev KıyılarıAlev Kıyıları

Alev Kıyıları’ndan…

Michael o bilinçsiz top sesleriyle uyandı.

Her sabah şafak sökmeden önceki karanlıkta uygulanan utanç verici bir törendi bu. İki tarafın dağlara yerleştirdiği top bataryaları, savaş tanrılarına kurbanlarını vahşice sunuyorlardı.

Michael karanlıkta, altı battaniyenin ağırlığı altında yatmayı sürdürdü, çadırın aralığından atışların ışığını garip bir şafak gibi seyretti. Battaniyeler ölü teni gibi soğuk, üstelik de yapış yapıştı. Hafif bir yağmur çadırın üstünü dövüyordu. Michael soğuğu yatağın içinde bile hissediyordu ama yine de yüreğinde bir umut ışığının kıpırdandığını duydu. Böyle bir havada uçamazlardı.

Sonra bu sahte umut çabucak silindi. Michael topların sesine bir kere daha kulak kabarttı. Bu sefer daha bir dikkatle dinliyordu. Mermilerin sesine göre, rüzgârın ne taraftan estiğini hesaplayabilmekteydi. Yine lodosa çevirmişti hava. Sesleri biraz maskeliyordu böyle olduğu zaman. Michael ürperdi, battaniyeleri çenesinin altına kadar çekti. Hafif rüzgâr onun tahminini onaylıyormuşçasına birden kesildi. Çadırı döven damlalar seyrekleşti, sonra büsbütün durdu. Çevre öylesine sessizleşmişti ki dışardaki elma bahçesinde ağaçlardan damlayan suların sesi duyuluyordu. Derken rüzgâr bir kere daha esti, elma ağaçlarının dalları, sudan çıkıp silkinen köpek gibi sallandı, bol miktarda suyu bir anda çadırın üzerine döküverdi.

Başucu masası gibi kullandığı çantanın üzerinde duran altın saatine hiç uzanmamaya karar verdi. Onun da vakti gelecekti nasılsa. Battaniyelerin altında kıvrıldı, duyduğu korkuyu düşündü. Savaş hepsine etki yapıyordu ama içinde yaşadıkları ve öldükleri koşullar onların bu konuyu konuşmasına izin vermiyordu. Hatta dolaylı olarak imada bulunmalarına bile izin vermiyordu.

Michael düşündü. Acaba dün gece Andrew’la karşılıklı viski içip otururlarken, bu sabahki görevlerini tartışırlarken ona açık açık, ‘Andrew, bu yapacağımız işten öyle korkuyorum ki, ödüm patlıyor,’ diyebilse, şimdi kendini daha rahat hisseder miydi?

Karanlıkta kendi kendine sırıttı, Andrew’un böyle bir söz karşısında ne kadar utanacağını düşündü. Oysa Andrew’un da aynı korkuyu kendisiyle paylaştığını biliyordu. Bunu gözlerinden okuyordu. Yanağında durmadan atıp duran o sinirden anlıyordu. Andrew o sinirin seğirmesini durdurmak için üzerine ikide bir parmağıyla

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir