Deniz Kadar Aç / Wilbur Smith

Deniz Kadar AçDeniz Kadar Aç

Deniz Kadar Aç’tan…

Nicholas Berg projektörlerle aydınlatılmış rıhtımda taksiden inerek durup bir süre Büyücü‘ye baktı. Deniz yükseldiği için gemi taş iskelenin oldukça yukarısında kalıyordu.

Bu yüzden tepesindeki kule gibi vinçler bile onu cüceleştirememişti. Kafasını bulutlandıran, kaslarının tutulmasına neden olan yorgunluğa karşın, yine de gemiye bakarken o eski gururu duydu adam. Büyücü yüksek burnu, uyumlu hatlarıyla daha çok zarif, tehlikeli bir savaş gemisini andırıyordu.

Kasara çelikten ve kırılmaz camlardan oluşmuştu. Bu camların arkasında pırıl pırıl ışıklar yanıyordu. Kaptan köprüsünün geriye doğru uzanan biçimli kanatlarının üstü en acımasız havalarda, en öldürücü denizlerde çalışması gereken adamları korumak üzere kapatılmıştı. İkinci kumanda köprüsü de kıç güverteye bakıyordu. Usta bir gemici, oradan büyük vinçleri, çelik halat makaralarını yönetebilir, hidrolik sistemle çalışan palamarları kontrol edebilirdi. Yalpaya düşen bir tankeri ya da fırtınada ağır hasara uğramış bir transatlantiği çekebilirdi.

Geminin karanlık gökyüzüne doğru yükselen çift kulesi, eski tip kurtarma teknelerindeki yassı bacaların yerini almıştı. Üst güvertedeki yangın topları da teknenin bir savaş gemisine daha da benzemesine neden olmaktaydı. Bu toplarla yanan bir geminin üstüne saatle bin beş yüz ton su sıkılabiliyordu. Kulelerden uzatılan kurtarma merdivenleri sayesinde gemiciler kolaylıkla bir başka tekneye geçebilirlerdi. Kulelerin gerisinde de küçük helikopter alanı vardı. Karinaya güverteler, yani geminin tamamı ateşe dayanacak biçimde kaplanmıştı. Böylece gemi, kazaya uğramış bir tankerin tutuşan petrolünün neden olduğu cehenneme dayanabilirdi.

Nicholas Berg umutsuzluğunun, ruhunu kaplayan bitkinliğin biraz hafiflediğini hissetti ama vücudu hâlâ sancıyor, iskeleye doğru giderken yaşlı bir adam gibi yürüyordu.

Hepsinin belasını versin, diye düşündü. Onu ben yaptım. Güçlü ve iyi bir gemi…

Saat gece yarısını geçmişti fakat Büyücü’nün mürettebatı bulabildiği her yerden dışarısını gözetliyordu. Yağcılar bile haberi alınca makine dairesinden ayrılıp yukarıya çıkmışlar, kıçtaki güvertede dolaşıyorlardı.

David Allen yanında baş makinistle, camlı kaptan köşkünde duruyordu. Elinde bavuluyla gölgeli rıhtımda ilerleyen yalnız adama bakmaktaydı. David hayranlık ve saygı dolu bir sesle, «Demek bu

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir