Nehir Tanrısı / Wilbur Smith

Nehir TanrısıNehir Tanrısı

Nehir Tanrısı’ndan…

Dökme fırınından çıkan erimiş maden gibi parlak nehir ağır ağır akıyordu çölde. Gökyüzü sıcağın buğusuyla titreşiyor, güneş sanki bakırcı çekicinin darbeleriyle her şeyi dövüyordu. Nil nehrini çevreleyen alçak tepeler darbelerin etkisiyle sarsılıyor gibiydi.

Teknemiz papirüs yataklarının yakınından geçerken, su taşıyan sakaların gergin ve uzun kollarındaki su kovalarının gacırtılarını duyabiliyorduk. Bu ses teknenin burnundaki kızın şarkısıyla uyum içindeydi, Lostris on dört yaşındaydı. Onun kızıl kadın ayının ilk kez çiçek açtığı gün Nil en son taşkınına başlamış, Hapi rahipleri bu olayı çok talihli bulmuşlardı. Bebeklik adını atarak ona verdikleri kadınlık adının anlamı ‘Suların Kızı’ demekti.

Onu o gün öylesine canlı hatırlıyorum ki… Yıllar geçtikçe daha da güzelleşecek, ancak bakire kadınlığın parıltısı asla o günkü kadar güçlü olamayacaktı. Teknedeki erkeklerin hepsi, hatta kürek çeken savaşçılar bile bunun farkındaydılar.

Ne ben, ne de onlar, gözümüzü kızdan ayırabiliyorduk. Kız beni yetersizlik duygusuyla dolduruyor, içime derin bir özlem yayıyordu; ben her ne kadar hadımsam da, bir kadının vücudunun zevkini tattıktan sonra hadım edilmiştim.

“Taita.”diye seslendi bana. “Sen de benimle şarkı söyle!” İstediğini yapınca sevinçle gülümsedi. Fırsat buldukça beni yanından ayırmamasının nedenlerinden biri de sesimdi; tenor sesim onun o güzel sopranosunu kusursuz denecek kadar tamamlardı. Ona öğrettiğim eski köylü aşk şarkılarından birini okumaya başladık: Kalbim yaralı bir bıldırcın gibi titrer Sevdiğimin yüzünü görünce Yanaklarım seher göğü gibi kızarır Onun gülümsemesinin ışığıyla…

Arka taraftan başka bir ses bizimkine karıştı. Bu güçlü ve gür bir erkek sesiydi, ancak benimkinin berraklığı ve saflığından eser yoktu. Benim sesim şafağı karşılayan bir ardıç kuşuna benzetilebilirce, bu genç ses de bir aslanın sesi olabilirdi.

Lostris başını çevirdi, gülümsemesi Nil’in üzerindeki güneş ışınlan gibi parıldıyordu. Gülümseme oyununu oynadığı adam benim dostumdu, belki de tek sadık dostum, ama yine de genzimi yakan kıskançlığın acı tadını hissettim. Ancak onun gibi ben de, Tanus’a sevgiyle bakıp gülümsedim.

Tanus’un babası Pianki, yani Lord Harrab

LİNK

Author: epubindir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir