Moskova Önlerinde / Aleksandr Aleksandroviç Bek

Moskova ÖnlerindeMoskova Önlerinde

Moskova Önlerinde’den…

Panfilov’un emri gereğince Şilov’la iki tabur arasındaki yeri gezindik. Her yanı inceledik. Planlı ve eşgüdümlü olacak manevralar konusunda fikirbirliğine vardık, dostça yardımlar hakkında konuştuk.

Yüzbaşıdan ayrılmamızın ardından, ırmak kenarından karargâha gelirken, uykusuz ve ezici kaygılarla yaşanan bir geceyi, Panfilov’la konuşmamızın verdiği asabi gerginliği bir rahatlama olarak algıladığımı şaşkınlıkla fark ettim. Gelirken olduğu gibi ağırlığımı bütünüyle eyere vermiyor taşınması güç düşüncelerle ezilmiyordum. Lisanka bile daha hafif koşar gibiydi…

Etraf sakindi. Ne yakın ne de uzak silah sesleri duyuluyordu. Bugün, -on yedi kasım- her şeyi bir sessizlik kaplamıştı. Almanlar’ın dün tankları kullanarak gerçekleştirdikleri yarma harekâtı solumuzda kalan alanda, şiddetli çarpışmaların yaşandığı alanda da çıt çıkmıyordu.

Şimdi dahi o sakinlik aklımdan çıkmıyor. Kömürmüşcesine kapkara görünen gökyüzünü unutamıyorum. Batak çimenliği, ufak su birikintilerini, siper hazırlayan askerlerin kürekleriyle boşalttıkları sarımsı killi Moskova önü topraklarını unutamıyorum.

Panfilov. bu topraklara az önce dikkatimi çekmişti. Onlar ateş yuvalarımızı ele veriyordu. Derhal kaybedilmeleri gerekiyordu. Ama o anda. bu iş insanın sinir sistemini zedeleyen o ıssızlıkta onları, bu kabaran toprak yığınını görüp, anılarıma adeta nakşediyordum.

Irmağın diğer kıyısında, ormanda görünmez olan yol seçiliyordu. Kenardan tırmanıyor, üzerindeki telgraf direkleriyle bir hat

biçiminde taburun yerleştiği kenarı bölüyordu. Yağmurun koyult-tuğu köy konutlarının, kilise yakınından geçerek, düşmana hedef olup Moskova’ya yönelen, Volokolamsk şoşesi başşehre doğru uzuyordu.

O günün sabahı yol üzerinde gördüklerimin tamamı içime işlenmiş gibi.

Şimdi hatırlar gibiyim. Lisanka’nın tırısıyla köyden geçerken karşılaştığım kadının endişeli bakışı aklımdan çıkmıyor. Yüzünü unutamıyorum. Yaşlıydı. Yüzü buruşuklarla doluydu, rüzgâr ve iş bu yüzü sarartmıştı. Duru mavi gözlüydü. Rus köylüsü, Rus kadını yüzüne sahipti. Onlar sanki bana bir şeyler sorar gibiydi: ‘Yolun nereye?’ İleteceğin haberler var mı?’ ‘Bizim başımıza ne gelecek?’ Yalvarır gibiydi: ‘Bir tek söz söyle bize, umut taşıyan bir söz. fimizdeki ateşi söndür.’

İlerledim. Askerin birini gördüm. Elindeki su kabıyla bir çocuğun üzerine eğilmişti. Ben geçerken doğruldu. Kim olduğunu ayırt ettim: İyiliksever

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir