Sınırsız Rüyalar Diyarı / J. G. Ballard

Sınırsız Rüyalar DiyarıSınırsız Rüyalar Diyarı

Sınırsız Rüyalar Diyarı’ndan…

Sonunda, bir tek dev akbabalar kalacak benimle. Şu iki büyük akbaba, şimdi otoparkın beton damından bana bakıyor. Kanatlarının ucunda mantar lekeleri var, pençelerinin arasında çürüyen etin cerahati parlıyor, hırslı sarrafların pençelerinin arasındaki çürümüş altın ışıldıyor. Bütün kuşlar gibi onlar da her an bana saldırabilirlermiş izlenimi veriyorlar, helikopterler ve göğsümdeki tam iyileşmemiş yara onları tahrik ediyor.

Bütün bu banliyö matraklıklarına rağmen, burada daha fazla kalıp başıma gelenleri, bunların hepimizi etkileyen ve bu Londra’nın on beş mil batısındaki küçük kasabanın sınırlarını aşan sonuçlarını kabullenmek isterdim. Etrafımdaki sokaklar, öğleden sonra güneşi altında sessiz. Bahçe kapılarının yanında yerlerde oyuncaklar yatıyor; bir saat önce oyunlarını bırakıp giden çocuklar, onları öylece terk etmişler; komşularımdan birisi de çim sulama fıskiyesini kapatmayı unutmuş. Fıskiye yorulmak bilmeden dönüp duruyor, derinliklerinden hayali bir balık yakalamak istiyormuş gibi bahçenin dibindeki süs havuzuna birbiri ardınca gökkuşakları fırlatıyor.

“Bayan St. Cloud!.. Peder Wingate!..” Onları daha şimdiden özledim; uçuş okulumu finanse etmeye çalışmış olan dul ve nehir yatağında kemiklerimi bulmuş olan rahip.

“Miriam!.. -Doktor Miriam!.. ” Neredeyse boğulmuşken beni kurtarmış olan genç doktor.

Hepsi de beni terk etti artık. Kuşlara beni izlemeleri işaretini verip alışveriş merkezinden ayrıldım. Nehir kıyısındaki bir kumsalda, helikopterler gidene kadar bekleyebileceğim gizli bir yer var. Son bir kez Shepperton’ın eşsiz siluetini oluşturan capcanlı tropikal bitki örtüsüne bakıyorum. Orkideler ve atkuyruğu eğreltileri, süpermarketin ve benzin istasyonunun damlarını dolduruyor; testere yapraklı saballar, elektrikli eşya dükkânının ve televizyon kiralama ofisinin pencerelerinde sallanıyor; mango ağaçları ve manolyalar, bir zamanların sade bahçelerini kaplıyor ve daha bir hafta önce düşmüş olduğum bu sessiz banliyö kasabasını unutulmuş bir Amazon kentinin bir köşesine dönüştürüyor.

Helikopterler daha yakında artık, film stüdyolarının oradaki terk edilmiş caddelerde gürültüyle alçalıp yükseliyorlar. Uçuş ekibi dürbünleriyle boş evleri gözetliyor. Ve ben, kasaba halkının gitmiş olmasına karşın, hâlâ varlıklarını bedenimin içinde duyumsayabiliyorum. Elektrikli eşya dükkânının vitrininde tenimin bir baş-meleğinki gibi

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir