8.Gün / Glenn Meade

8.Gün8.Gün

8.Gün’den…

Geniş Boğaz’ıyla Asya ve Avrupa’yı birbirinden ayıran saygın Türk kentinin tarihi kardı, sakinleri de yüzyıllardır hiç eksik olmayan saldırgan ordular nedeniyle bitkindi. Önce Timurlenk’in vahşi Moğol atlıları, sonra Romalılar, daha sonra da Hıristiyan uygarlığının sona erip Yahudiliğin ve İslam’ın başladığına inandıkları sının korumaya gelen Haçlı şövalyeleri. Arap bütün bunların, surlarla çevrili bu kentin tarihindeki en ölümcül saldırıdan bile daha korkunç sonuçlar doğurabilecek toplantı için, İstanbul’un seçilmesinin isabetli olduğunun farkındaydı.

Silahlı korumalar birer hayalet kadar sessiz, ormandaki yerlerinden çekilirken, ötekiler akşam soğuğunda, otomobillerin çevresine dizildi. Toplantı on dakikayı geçmemişti. Arap’ın otomobili çalıştı, farlarıyla patikanın karanlığını delen öteki arabaların arasında, yola koyulmaya hazırlandı. Adam otomobiline binerken korumalarından birine, omzunda AK47 taşıyan iriyarı, sakallı olanına bakıp başım salladı.

– Ne yapacağım biliyorsun.

Sakallı koruma kulübeye doğru yürüdü, yangın bombasını fırlattı, kapıyı kapatıp otomobilin arkasına dolandı.

Beş dakika kadar sonra, otomobil patikada kentin uzaktan göz kırpan ışıklarına doğru ilerlerken, Arap koltuğunda döndü, geriye, kulübeye baktı. Yangın bombası kulübenin penceresinde bir ışık çaktırarak patladı. Kupkuru tahtalar göz açıp kapayıncaya dek alev aldı, alevler birkaç saniyede kulübeyi sardı. Kimse küllerin arasında bir parmak izi, toplantıdan kalma mikroskobik bir kanıt bulamayacaktı. Birilerinin kulübede kanıt arayacağım sandığından değil, yine de bunun gerekli bir önlem olduğu düşünce-sindeydi. Amerikalı‘nın ihaneti ortaya çıkmamalıydı.

Otomobil istanbul’a doğru ilerlerken, Arap arka camdan gittikçe kaybolan alevleri izledi.

Yaranda, güvendiği yardımcılarından biri mırıldandı:

– Amerikalı söylenenleri yapacak mı? Kendi vatandaşlarına ihanet edecek mi ?

Arap önüne döndü. Kafasını salladı, tek bir kelime etmeden, bütün ayrıntılarıyla planladığı, yavaş yavaş gerçekleşecek olaylar dizisini düşündü. Amerika’yı dizlerinin üzerine çöktürecek, dünyayı sonsuza dek değiştirecek planım. “Şimdi” dedi kendi kendine, “nihaî savaş başlayacak inşallah”.

Çoban beş kilometre ötedeki tepeden yükselen dumanı gördü, bacaklarının olanca gücüyle ormanın ortasındaki açıklığa doğru koştu. Kulübeyi, çatırdayan tahtaları kemiren alevleri görünce, en yakın telefona ulaşmak için üç kilometre daha koşmak zorunda kaldı.

Mavi-beyaz, çarpık Renault’lu yerel

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir