Son Sığınak / Reşat Nuri Güntekin

Son SığınakSon Sığınak

Son Sığınak’tan…

Deminden beri susuzluktan camı yalıyordu biçare… Benim termosumda bir parça su kalmıştı, ikram edeyim dedim, eliyle çarptığı gibi… (Daha kuvvetli gülerek) Kısmet sizinmiş!…

Uyurken yakalanmak beni daima bir suçüstünde yakalanmış gibi rahatsız eder. Derbeder hayatımda eski lükslerimden bir o, kalmıştır. Ben de gülerek ve toparlanmağa çalışarak:

— Ziyanı yok, efendim, dedim ve teşekkür ettim.

Dört günden beri bir posta treniyle Diyarbakır’dan geliyordum. Yolun Fevzipaşa’ya kadar olan kısmında yıllardır görülmemiş kar fırtınaları yüzünden uzun gecikmeler olmuştu.

Oradan Toroslara kadar hava az çok yumuşuyordu. Fakat Pozantı’da tünelin ağzından çıkınca evvelkinden daha şiddetli bir fırtına ile karşılaşıyorduk. Hiç dinmeyen bir tipi…

Camlar, buzla örtülüyor, sigara dumanlarıyla büsbütün ağırlaşmış bir hava içinde nerelerden geçtiğimizi, nerelerde durduğumuzu artık fark etmiyorduk.

Tren, başını almış, rastgele bir yerlere gidiyor, rampalarda, küçük istasyonlarda saatlerce duruyordu. Nihayet adım bile sormak içimden gelmiyen bir küçük kasaba istasyonunda büsbütün durup kalmıştık.

Yolculuğa idmanım eskidir. Aynı yolu bir kere de çok eskiden kırk kişilik bir asker vagonu içinde Kanal seferine giderken geçtiğimi hatırladım. Benim gibi birkaç İstanbul çocuğu, başka şey için değil de pisliğe dayanamadığımız için ağlaştık. Sonra, onlardan sağ kalmış bir tanesiyle Mısır’daki (Zekazâk) kampında îngüiz’îerin bizi on beş gün kapadıkları bir nevi kuyu içinde bunu birbirimize anlattığımız hiç hatırımdan çıkmaz.

Yaşımın artık o yaş olmamasına rağmen bu kara saplanmış posta trenindeki köşemi de yine bir lüks gibi görmek lâzımdır.

Benim için bu yolculuğun asıl zorluğu biraz da hasta olan dört yaşındaki küçük arkadaşımdan ileri geliyordu. Nihayet, tipinin bir parça mola vererek etrafımızdaki ovanın büyük bir sessizlik içine düştüğü bu istasyonda ikimiz de uyuyakalmıştık. Bu uykunun epeyce uzamış olduğu, havadaki karanlıktan anlaşılıyordu.

Kompartımandaki yol arkadaşlarımdan —san yorganına sarılıp uyumuş— lâpçmlı bir ihtiyardan başka kimse kalmamıştı. Bu, kantocu kızla kaçan torununu aramaya çıkmış bir adamcağızdı. Uykusunda hep onunla uğraşıyor, uyanırken rüyasını birdenbire hakikatten ayırt edemeyerek: «Sen adam olmayacak mısın?»

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir