Fırtınadan Önce
Fırtınadan Önce’den…
Richter cevaplamadan önce, biri, Portekizce, “Hey, Senhor Prager, bu ne güzel sürpriz!” diye seslendi.
Arkasındaki küçük odalardan birinin perdesi açılırken, Prager sese doğru başını çevirdi. Elinde bir şarap şişesi, buruş buruş ve son derece şişman bir adam oturuyordu orada. Terden lekelenmiş haki
üniformasının dikişleri yer yer sökülmüştü.
Prager gülümsemeye çalıştı. “Kaptan Mendoza. Siz hiç uyumaz mısınız? ”
“Pek sık değil. Bu kez ne var, iş mi, eğlence mi? ”
“İkisi de. Biliyorsunuz, Alman uyrukluların durumları bugünlerde güçleşti. Hükümetiniz her zamankinden daha düzenli rapor istiyor.”
“Öyleyse, Berger’le adamlarını şahsen görmeniz gerekli.”
“Her ayın son haftasının ilk günü., Rio’daki adamlarınız bu konuda çok titiz.”
“Ya Senhora Prager nasıl? Uçakta birlikteymişsiniz diye duydum.”
“Birkaç günlük iznim var. Karım da bu tarafları hiç görmemişti. Fırsatı değerlendirmek istedik.”
Richter, bir şey söylemeden kalkıp yürüdü. Mendoza arkasından bakarak, “İyi bir çocuk.” dedi. “Eskiden ne iş yapardı? Bir denizaltıda baş dümenci, Obersteuermann dediklerinden, değil mi? ”
“Sanırım öyleydi.”
“Benimle bir içki içer misiniz? ”
Prager duraksadı. “Çabuk olursa içerim. Bir randevum var da.”
“Berger’le mi?” Mendoza başıyla işaret etti ve barmen tek kelime konuşmadan iki bardağa konyak doldurdu. “Rio’ya ne zaman dönecek? Sabah mı? ”
“Herhalde”.
Prager konyağını yudumladı, tehlikeli bir konuya girmişlerdi. Brezilyalıların, birkaç şileplerinin denizaltıları tarafından torpillenmesine kızarak savaş ilan ettikleri 1942 Ağustosuna kadar Rio’daki Alman büyükelçiliğinde konsolos yardımcılığı yapıyordu. Altmış beş yaşındaydı. Savaş ilanı bir jestten öteye geçmemişti, ama yine de Alman uyrukluların ne olacağı konusunu bir sorun haline getirmişti. Özellikle, batan Alman Deniz Kuvvetlerine bağlı gemilerden kurtulup Brezilya kıyılarına çıkan ve sayıları gitgide artan Alman denizcileri, sorunu daha da güçleştiriyordu.
Ülkede yirmi yıl yaşayan ve üst kademelerdeki görevlilerden iyi kabul gören Prager’e bu işle uğraşma görevi verilmişti. Brezilya ile Almanya arasında beş bin millik bir okyanus vardı, bu yüzden de pahalıya mal olacak toplama kampları kurmaya gerek duyulmamıştı. Brezilya hükümeti, Prager’in kendi yurttaşlarıyla ilgili olarak…