Ağaçkakan
Ağaçkakan’dan…
Poker gizlilik ve blöf yapmayı gerektiren bir oyundu. “Yarabbim,” derdi, “elime iyi kâğıtlar gelince zil takıp oynuyormuş gibi ötüyorum.” Kral, Howard Cosell’i idam sehpasına gönderebilme gücüne sahip olduğu eski güzel günlerin özlemiyle televizyonda spor programları izleyerek geçirirdi zamanım.
Bir zamanlar yedi düvelin güzeli olan kansı, yani kraliçe, az hareketli ve aşın kiloluydu. Amerika’da o kadar çok ikinci sınıf cemiyet çaylarına, yardım demeği defilelerine, şu ve bu galasına katılmıştı ki. bir çeşit kazciğeri gazı sızdırmaya başlamıştı. Bu fena kokunun ihracı yüzünden âdeta Wagner’in müziğiyle şişmiş bir sosis gibi bir partiden öbür baloya sürükleniyordu. Kendisini çekip çevirecek bir hanım olmadığından giyinmesi iki saat alıyordu. Günde üç kez kıyafet değiştirdiği için cüssesini sarıp sarmalaması, takıp takıştırması, sürüp sürüştürmesi tam mesailik bir işe denk geliyordu. Kraliçe kocasını televizyon kutusuna, kızım da tavan arasına kaptıralı uzun zaman olmuştu. Oğullan (sayılarını zar zor hatırlıyordu) Avrupa’nın çeşitli yerlerine dağılmışlar, para konusunda esasen şaibeli birtakım sayısız maceraya karışmışlardı ve onun için yitik birer evlattılar. Kraliçenin tek bir yakın dostu vardı: Bağrına bastığı bir fino.
Kral, yirminci yüzyılın son çeyreğinden ne beklediği sorulsa şöyle yanıtlardı: “Monarşinin iadesini ummak artık akıl kân değil. O bakımdan, en içten dileklerim, Seattle Mariners’m şampiyonluğu kazanması, Seattle Sonics’in NBA rövanş maçlarına çıkması, Seattle Seahawks’un kupa finaline kalması ve maçı dakikası dakikasına aktaran sunucuların yerine Sir Kenneth Clark’ın geçmesidir.”
Aynı soru kraliçeye yöneltilince şöyle bir cevap alınırdı: “Ay-ay, spagetti-ay ” (En sevdiği laftı.) “Çıldırmış kızanlardan ne beklenir? Mem vadder ve mama mia cennete gittiler de bu kokuşmuş modem çağda acı çekmek zorunda kalmadılar diye seviniyor ben. Sac re bleu! Ben hükümdarlığa görevimi yapıyor, iste o kadar.” Kraliçe konuştuğu dili yedi düvelde öğrenmişti.
Kraliçe Tilli, her gece, eprimiş ama zengin görünümlü bir Keşan halısının üzerinde, üstü örtülü saltanat kayığı şeklinde bir yatağın yanında, pabuç kadar şişmiş iki çikleti andıran dizlerinin üstüne çöker, hükümdarlığın kurtuluşu, finosunun…