Şibumi / Trevanian

ŞibumiŞibumi

Şibumi’den…

Aradığı iki adamı buldu, kaybetti, yeniden buldu. Net değildi adamların görüntüsü. Birlikte camlı giriş kapılarına doğru koşmaktaydılar. Görüntü netleştirilince adamların Uzakdoğulu olduğu anlaşıldı. Birinin elinde otomatik bir silâh vardı. Birden sırtı arkaya doğru kıvrıldı, elleri havaya kalktı, yeri öpmeden önce bir süre de ayak parmakları üzerinde kaymayı sürdürdü. Elindeki silâh yere çarptığında salonda hiç ses duyulmadı. Adamlardan ikincisi cam kapıya varmıştı.

Dışarıdan gelen bulanık ışıkta silueti belli oluyordu. Kapının camı adamın başının az üzerinde bir yerden kırılınca, siper almak için öne doğru eğildi, sonra yan dönüp kapısı açık bekleyen asansöre saldırdı. O sıra asansörden bir grup okul çocuğu çıkmaktaydı. Küçük bir kız yere doğru kaydı. Saçları sanki suyun içindeymişçesine yelpaze gibi açıldı.

Serseri bir kurşun karnına girivermişti. İkinci kurşun Uzakdoğuluyu iki kürek kemiğini arasından yakalayıp asansörün yanındaki duvara yavaşça yasladı. Yüzünde ıstırap dolu bir sırıtma görülüyordu. Sırtına giren kurşunu yolup çıkarmak istercesine elini arkasına götürmekteydi. Yeni gelen kurşun avucunu delip omurgasına saplandı. Ağır ağır yere doğru kaydı, kafası asansörün içinde, yattı kaldı. Asansörün kapısı tam kapanacakken, aradaki engelin basıncıyla gerisin geri açıldı. Gene kapandı, gene açıldı. Kapandı. Açıldı.

Kamera binanın içini ağır ağır taramayı sürdürüyordu. Çekim yüksek bir yerden yapılmıştı. Yere düşen çocuğun çevresine şoka kapılmış, şaşkın öğrenciler toplanmıştı. Bir oğlancık ağzını açıp güçlü ama sessiz bir çığlık kopardı… Havaalanı görevlilerinden ikisi, ellerinde minik İtalyan otomatik tabancalarıyla yerde yatan doğululara doğru koşuyorlardı. Bir tanesi hâlâ ateş etmekteydi… Ak keçi sakallı ihtiyar kendi kanından oluşmuş, gölcüğün ortasına oturmuş, ayaklarını dümdüz karşıya uzatmıştı. Kumlarla oynayan bir çocuk gibi. Yüzünde, olanlara inanamamanın ifadesi vardı.

Gümrük görevlisine her şeyi çok iyi anlattığından öyle emindi ki… İsrailli gençlerden biri, yok olmuş yanağının üstüne yatmıştı. Çantasının hâlâ omzunda takılı olması şaşırtıcıydı. Akrabalarını bekleyen İtalyanlar arasında da yavaşlatılmış, gelenekselleşmiş bir menüet dansını andıran hareketler görülmekteydi. İçlerinden üçü yerde yatıyordu. Diğerleri ağlaşıyor, diz çöküyor, bu arada

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir