Betondaki Sarışın
Betondaki Sarışın’ndan…
Zaman durmuş gibiydi. Bosch’un vücudunda dolaşan adrenalin görüşüne açıklık kazandırmıştı. Adam ya yastığın altında üzerini örtecek bir şey arıyordu ya da…
Adamın eli yastığın altına girdi.
“SAKIN YAPMA!”
Eli yastığın altında bir şey tuttu. Adam gözlerini bir an bile Bosch’dan ayırmamıştı. Bosch gözlerindeki o ifadenin korku olmadığını anladı. Başka bir duyguydu. Öfke mi? Nefret mi?
Adamın eli yastığın altından çıkıyordu.
“HAYIR!”
Bosch tetiği çekti ve iki eliyle tuttuğu tabanca yukarı doğru sarsıldı. Çıplak adam geriye savruldu. Arkasındaki ahşap kaplı duvara çarptı ve çırpınarak yatağın üzerine düştü. Bosch hızlı adımlarla odaya girip yatağa yaklaştı.
Adamın sol eli yine yastığa doğru gidiyordu. Bosch sol ayağını kaldırıp adamın sırtına abandı
ve hareket etmesini önledi. Kemerinden kelepçelerini çıkarıp adamın bileklerine taktı. Çıplak adam inliyordu.
“Ben… yapamam…” dedi, ama kan tükürerek öksürmeye başlayınca cümlesini tamamlayamadı.
“Sana söylediğimi yapamaz mıydın?” dedi Bosch. “Sana kıpırdamamanı söylemiştim!”
Ölsen iyi olur, dedi içinden ama yüksek sesle tekrarlamadı. Hepimiz için daha kolay olacak.
Yatağın etrafında dönüp yastığa yaklaştı. Altında duran nesneye baktı ve yastığı tekrar yerine bıraktı. Gözlerini bir an sımsıkı kapattı.
“Allah kahretsin!” diye haykırdı çıplak adama doğru. “Ne yaptın sen? Elimde silah vardı ve sen yastığın altına uzanıp… Sana kıpırdamamanı söylemiştim!”
Adamın yüzünü görmemek için yatağın öbür tarafına geçti. Kirli beyaz çarşafa ağzından kan boşalıyordu. Bosch kurşunun akciğerine saplandığını biliyordu. Çıplak adam artık ölmek üzereydi.
“Ölmek zorunda değildin,” dedi Bosch.
Ve adam öldü.
Bosch gözleriyle odayı taradı. Başka kimse yoktu. Evden kaçan fahişenin yerine bir başkası gelmemişti. Banyoya geçip lavabonun altındaki dolabı açtı. Fahişenin dediği gibi makyaj malzemeleriyle doluydu. Bosch bazı markalan tanıyordu. Max Factor, L’Oreal, Cover Girl, Revlon, her şey tabloya uygundu.
Banyonun kapısından yatağın üzerindeki cesede baktı. Oda hâlâ barut kokuyordu. Bir sigara yaktı. Evin içi öylesine sessizdi ki rahatlatıcı dumanı ciğerlerine çekerken, tütünün yanarken cızırdadığını duyabiliyordu.
Evde telefon yoktu. Küçük mutfakta…