Seyahatname
Seyahatname’den…
Belde-i Tayyibe ya‘nî Mahmiyye-i Kostantıniyye etrâflarında olan kurâ ve kasabâtları ve niçe bin hadîka ve gül [ü] gülistânlı bâğ-ı İremleri seyr [ü] temâşâ ederek hâtıra seyâhat-ı kübrâ ârzûları hutûr edüp,
“Âyâ peder ü mâder ve üstâd [ü] bürâder kahırlarından nice halâs olup cihân-geşt olurum” deyü her an Cenâb-ı Bârî’den dünyâda sıhhat-i beden, seyâhat-i tâm, âhir nefesde îmân ricâsında idim. Ve dâ’imâ dervîş-i dil-rîşân ile hüsn-i ülfet edüp şeref-i sohbetleriyle müşerref olup, ekâlîm-i seb‘anın ve çâr-kûşe rû-yı zemînin evsâfın istimâ‘ etdükde cân [u] gönülden seyâhate tâlib [ü] râğıb olup,
“Âyâ âlem[i] temâşâ edüp Arz-ı Mukaddese’ye ve Mısır [u] Şâm’a ve Mekke vü Medîne’ye varup ol Mefhar-i Mevcûdât hazretleri’nin Ravza-i Mutahharası’na yüz sürmek müyesser ola mı?” deyü zâr [ü] giryân ve serserî ve nâlân olurdum.
Hikmet-i Hudâ sebeb-i seyâhat ve geşt [ü] güzâr-ı vilâyet Evvelâ mahlas-ı hakîr-i fakîr ve dâ‘î-i kesîrü’t-taksîr seyyâh-ı âlem ve nedîm-i âdem, Evliyâ-yı bi-riyâ ibn Dervîş Mehemmed Zıllî dâ’imâ ed‘iye-i me’sûre-i istihâreye tâlib ü müdâvim ve esniye-i mevfûre-i müşerrefeye râğıb ü mülâzım olup Hikmet-i Rabbânî; ve hidâyet-i Yezdânî, sûre-i kerîm-i Furkâniyye ve âyât-i azîme-i Kur’âniyye berekâtiyle; dil-i çeşm-i alîl Cenâb-ı Hazret-i Celîl tarafından istimdâd taleb edüp maskıt-ı re’simiz olan İslâmbol’da künc-i mihnethânemizde; girde-bâliş-i nâliş üzre hâb-ı murâda yasdanup bin kırk {mâh-ı} Muharreminin leyle-i âşûrası idi kim bu; hakîr beyne’n-nevm ve’l-yakazada iken görürüm ki Yemiş iskelesi kurbünde Ahî Çelebi; câmi‘i nâm câmi‘ kim helâl-i zülâl mâl ile inşâ olunmuş bir müstecâbü’d-da‘ve câmi‘-i atîkdir, menâmımda hakîr kendümi ol câmi‘de gördüm.
Derhâl câmi‘in kapusu küşâde olup pür-silâh asker ile; câmi‘-i münevverin içi nûr-ı münevver-i cema‘ât-i kesîreyle mâl-â-mâl olup; salât-ı fecrin sünnetin edâ edüp salavât-ı şerîfeye meşgûl oldular. Meğer hakîr minber dibinde sâkin olup bu münevver vech-i hasenli cemâ‘ati temâşâ etmede hayran oldum. Hemân cenbimde olan câna nazar edüp; [7a] Anlar eyitdi: “Aşere-i Mübeşşere’den kemânkeşlerin “Benim Sultânım cenâb-ı şerîfiniz kimdir, ism-i şerîfiniz bize ihsân buyurunuz” dedim Vakkâs’ım” dedikde …