Martin Eden / Jack London

Martin EdenMartin Eden

Martin Eden’den…

Yol üzerinde kirli elbisesiyle işçi olduğu her halinden belli olan deniz kokulu gariban genç utana sıkıla içeri girdi. Şapkasını başından kaba bir hareketle çıkardı, evirip çevirdi. Nereye koyacağını bilmeyen tavırlarla, önce ceketinin cebine sokmaya çalıştı, olmadı; sonra masanın üzerine koymaya yeltendi, yine olmadı. İşte bu sırada diğer adam, sanki onun sıkıntısını hisset-mişçesine şapkayı sakin, doğal bir şekilde elinden alıverdi. Kayıtsızca yapılmış bu hareketi kaba saba delikanlı çok beğenmişti. “Halden anlıyor” diye düşündü, “Bana epey yardımı dokunacak.”

Genç adam, bu iyi ve anlayışlı adamdan etkilenmişti. Bu yüzden adamın kuyruğundan ayrılmıyordu. Düzensiz ve dengesiz hareketler yapıyor, mesela yürürken omuzlarını iki yana sallıyor, bacaklarını denizlerin kabarmasına benzer biçimde yana açıyordu. Geniş odalar sallapati yürüyüşüne dar geliyordu sanki; geniş omuzlan kapılara çarparak alçak şömine setlerinin üzerindeki süslü eşyaları devirecek diye korkuyordu.

Bu cicili bicili eşyalar arasında sakınmak için kendini bir o yana bir bu yana atıyor, kafasındaki tehlikeyi abartıyordu. Kuyruklu bir piyanoyla, üzerinde kitaplar yığılı bir masanın arasındaki boşlukta yarım düzine insan rahatlıkla yürüyebilirdi ama o her şeye rağmen bu aradan geçmeye çalışırken korkudan ürperdi.

Ağır kolları gevşek biçimde sallanıyordu. Kollarını, ellerini nereye koyacağını bilemiyordu. Beynini kuşatan kuruntuları yüzünden kollarından birinin, masanın üstündeki kitaplara sürüneceği endişesine kapılınca, ürkmüş bir at gibi silkinip öteye kaçtı.

Kaçtı kaçmasına ya az daha piyanonun oturağına çarpacaktı. Diğer adamın önünde rahat yürüyüşüne baktı ve ilk kez, kendi yürüyüşünün diğer erkeklerin yürüyüşünden başka, çok başka olduğunu fark etti. Bu kadar beceriksizce yürüyüşünden dolayı içinde utançtan doğan anlık bir acı duydu.

Alnından boncuk boncuk ter aktı; durdu ve yağız yüzündeki terleri mendiliyle sildi. Şakacı cümleciklerle heyecanını gizlemeye çalışarak, “Hop dedik Arthur, evladım,” dedi, “Birdenbire bu kadarı da fazla. Bırak da biraz kendimi toparlayayım. Biliyorsun, ben gelmek istemedim, sonra senin-kiler de beni görmeye pek hevesli değiller sanırım.”

Aldığı cevap onu iyice rahatlattı: “Bunun için üzülme; bizden korkmana gerek

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir