Sofi’nin Dünyası / Jostein Gaarder

Sofi'nin DünyasıSofi’nin Dünyası

Sofi’nin Dünyası’ndan…

Sofi aceleyle kırmızı evlerinin kapısını açtı. Kedisi Şerekan her zamanki ataklığıyla çalıların arasından fırlayıp girişteki merdivenleri tırmanarak Sofi tam kapıyı çekecekken içeriye daldı.

– Gel pisi pisi pisi!

Sofi’nin annesinin kafası bir şeylere bozuk olduğunda evlerini hayvanat bahçesine benzettiği olurdu. Sofi’nin de pek övündüğü küçük bir hayvanat bahçesi yok değildi doğrusu: önce kırmızı balıkları olmuştu – Keloğlan, Kırmızı Başlıklı Kız ve Kara Korsan. Sonra muhabbet kuşları Edi ile Büdü, kaplumbağası Govinda ve de sarı-kahverengi renkli tekir kedisi Şerekan.

Tüm bu hayvanlar annesi işten eve geç geliyor, babası da evden uzakta denizlerde çalışıyor diye onun olmuştu.

Sofi çantasını omzundan çıkardıktan sonra Şerekan’ın yemeğini bir kaba koydu. Elinde gizemli mektubunu tutarak mutfaktaki taburelerden birine oturdu.

– Kimsin?

Ah, bir bilseydi! Tabii ki Sofi Amundsen idi ama, ya o kimdi? Henüz bunu keşfedebilmiş değildi.

Ya adı Sofi değil, başka bir şey olsaydı? Mesela Anna Knutsen. O zaman başka biri mi olurdu.

O anda aklına babasının ona aslında Synnöve adını vermek istediği geldi. Sofi kendini Synnöve Amundsen olarak tanıtırken gözünün önüne getirmeye çalıştı. Hayır, olmuyordu.

Kendini böyle tanıştıran o değil, başka bir kız oluyordu.

Yere atlayıp elindeki garip mektupla banyoya gitti. Aynanın önünde dikilip gözlerinin içine baktı.

– Ben Sofi Amundsen’im, dedi.

Aynadaki kız ise yüzünü buruşturarak olsun cevap vermedi. Sofi ne yaparsa onun aynısını yapıyordu. Jet gibi hareketlerle aynadaki aksini yanıltmaya çalıştı ama o da onun kadar hızlıydı. Sofi:

– Sen kimsin? diye sordu.

Sorusu yine cevapsız kaldı ama Sofi bir an için soruyu kendinin mi, aynadaki görüntüsünün mü sorduğu konusunda kuşkuya düştü.

İşaret parmağını aynadaki burnuna dayayıp:

– Sen bensin, dedi.

Cevap alamayınca cümleyi tersine çevirip:

– Ben senim, dedi.

Dış görünüşünü pek beğenmezdi Sofi Amundsen. Güzel badem gözleri olduğunu söylerlerdi; ama o bunu burnu çok küçük, ağzı da çok büyük olduğundan söylediklerini düşünürdü.

Üstelik kulakları da gözlerine çok bitişikti. Hele o pırasa saçları! Babası

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir