Benimle Tanışmadan Önce / Julian Barnes

Benimle Tanışmadan ÖnceBenimle Tanışmadan Önce

Benimle Tanışmadan Önce’den…

Ama Ann’le tanıştığında – Repton Gardens’taki o ilk an değil, daha sonra, kendisini onu yemeğe çıkarmaya ikna ettikten sonra -yirmi yıl öncesinin kendisiyle uzun süre önce kopmuş olan bir iletişim hattının adeta birdenbire eski haline döndüğünü hissetmeye başladı. Çılgınlık ve idealizmden uzak olmadığını bir kez daha hissetti. Sanki bedeninin de yeniden varolmaya başladığını hissediyordu. Bununla sadece seksten ciddi biçimde zevk almayı kastetmiyordu (gerçi elbette bunu da kastediyordu), ama kendini, bir kutunun içine yerleştirilmiş salt bir beyin olarak görmeyi terk ettiğini düşünüyordu.

En azından on yıldır bedenini gitgide daha az kullanır olduğunu fark etmişti; bir zamanlar adeta ta derisinin sınırlarına kadar uzanan tüm haz ve heyecanların yerleşim yeri, kafasının ortasındaki küçük bir noktaya doğru gerilemişti. Değer verdiği her şey kulaklarının arasında olup bitiyordu. Elbette bedenine özen gösteriyordu, ama arabasına gösterdiği türden dilsiz, edilgin bir ilgiydi bu. Her iki nesnenin de değişik aralıklarla yakıtını alması ve yıkanması gerekiyordu; her ikisi de arada sırada aksıyor, ama genellikle onarılabiliyordu.

893-8013: O telefonu etme cesaretini nasıl bulmuştu? Nasıl bulduğunu biliyordu: Kendini aldatarak. Bir sabah, elinde edeceği telefon konuşmaları listesiyle yazı masasına oturmuş ve “onun” numarasını listenin ortasına katıvermişti. Ders programlarının saatleri konusunda hırçın pazarlıkların ve entelektüel dergi editörlerinin teslimiyetçi bir havadaki ilgi ifadelerinin tam ortasındayken, kendini, “onun” zihninde çınlayan ses tonuyla yüz yüze bulmuştu.

Herhangi bir kimseyi (yani, herhangi bir kadını) yıllardır öğle yemeğine (şey, profesyonel amaç taşımayan bir öğle yemeğine) çıkarmamıştı. Hiçbir zaman… işiyle ilgili gözükmemişti bu ona. Ancak bütün yapması gereken, kendini tanıtmak, anımsayıp anımsamadığını kontrol etmek ve önerisini kabul etmesi için ona o soruyu sormaktı. Ann kabul etti; üstelik, önerdiği ilk güne evet dedi. Hoşuna gitmişti bu Graham’ın; öğle yemeği sırasında alyansını çıkarmama özgüvenini vermişti ona. Bir an için olsun çıkarmayı aklından geçirmişti.

Ve her şey olabildiğince pürüzsüz gelişmişti. O ya da Ann, “Niye şunu yapmıyoruz…” diyor; o

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir