Şipşak Kafka / Karla Reimert

Şipşak KafkaŞipşak Kafka

Şipşak Kafka’dan…

Öyle düşkün, akciğer hastası herhangi bir binici kadın manejde yalpalayan atın üstünde yorulmak bilmez bir seyirci topluluğunun karşısında kırbacını savurup duran, merhametsiz bir patron tarafından aylarca, kesintisiz, bir daire üstünde döndürülüp dursa, atın üstünde fırdolayı, öpücükler dağıtarak, belini kıvırarak ve bu oyun orkestranın ve vantilatörlerin durmak bilmeyen uğultusu altında sonsuza kadar açılıp duran geleceğin alacakaranlığı çökesiye devam etse, avuçların dinip dinip yeniden kabaran ve aslında buharlı şahmerdanlar olan alkışları eşliğinde – belki o zaman genç bir galeri seyircisi bir koşu, bütün sıraları geçip aşağı uzanan merdivenden gelir, maneje fırlar, “Dur!” diye bağırırdı, her duruma uymasını bilen orkestranın fanfarları arasından.

Ama öyle olmadığı için; güzel bir hanım, beyazlı kırmızılı, üniformalı mağrur uşakların kendisine açtığı perdelerin arasından uçar gibi içeri girdiği; müdür gözleriyle tapınırcasına onun bakışlarını aradığı: bir hayvan duruşuyla soluğunu ona yönelttiği; onu demirkırı atın sırtına itinayla, tehlikeli yolculuğa çıkan, her şeyin üstünde sevdiği torunuymuşçasına kaldırdığı; kırbaçla işareti vermeye bir türlü davranamadığı; sonunda kendini yenerek bir şaklamayla verdiği; atın yanı başında ağzı açık koşup durduğu; binicinin sıçrayışlarını keskin bakışlarla takip ettiği; onun hünerini bir türlü aklına sığdıramadığı; onu İngilizce tabirlerle uyarmaya çalıştığı; çember tutan seyisleri öfkeyle, alabildiğine dikkatli olmaları yolunda haşladığı; o büyük ölüm taklasından önce ellerini kaldırıp orkestraya susması için yalvardığı; nihayet küçüğünü titremeler içindeki attan indirdiği, iki yanağından öptüğü ve seyircilerin hayranlık gösterilerini yeterli bulduğu için; binicinin kendisiyse, müdüre yaslanmış halde, ayakuçlarında yükselerek, etrafında toz bulutları, kollarını açarak, narin başını arkaya atıp mutluluğunu bütün sirkle paylaşmak istediği için – işte bu böyle olduğundan, galerideki seyirci yüzünü korkuluğa dayıyor ve kapanış marşı sırasında, ağır bir rüyaya gömülür gibi, ağlıyor, ağladığını bilmeden.

Müzik! Ta ta ta tam! Şaklayan kamçı! Ve reverans! Taa tepelerde inip atmaca gibi Kafka’nın dünyasına dalıyor, sirkteki kalabalığa kısa bir bakış attıktan sonra, ışık saçan bir melek ya da belki de hayatın ta kendisi gibi ayaklarımızın

LİNK

Author: admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir