Justine – İskenderiye Dörtlüsü #1 – Lawrence Durrell

JustineJustine

Justine’den…

Doğa görünümü renkleri üzerine notlar… Uzayıp giden renk uyumları. Limon kokuları arasından süzülen ışık. Tuğla tozuyla, hoş kokulu tuğla tozuyla dolu bir hava, suyla söndürülmüş kızgın kaldırımların kokusuyla. Hafif, ıslak bulutlar, sonları toprak, ama yağmur ummayın pek. Bu fon üzerine, toz-kırmızısı, toz-yeşili, tebeşir-moru ve sulandırılmış fesrengi fışkırtın. Yazın denizin nemi hafifçe verniklerdi havayı. Bir zamk örtüsü altındaydı her şey.

Ve sonra güzün kuru titrek havası, elektrikli, biber gibi yakıcı, hafif giysilere karşın gövdeyi alev alev tutuşturan. Dirilen et, kendi hapishanesinin parmaklıklarını sınayan. Sarhoş bir orospu geceleyin karanlık bir sokakta yürür, taç yaprağı gibi dökülür küçük ezgiler ağzından. Antuan’ı bu sevdiği kente sonsuza dek teslim olmaya razı eden büyük senfoninin baş döndürücü nağmeleri bunlar mıydı?

Genç, ekşi gövdeler kendilerine bir çıplaklık ortağı aramaya başlarlar, kentin yaşlı ozanıyla1 birlikte Balthazar’ın sık sık gittiği kahvelerde oğlanlar gaz lâmbalarının altında tavla oynarken öfkelenir — böylesine romantiklikten uzak, böylesine güvenilmez — bu kuru çöl rüzgârından rahatsız olarak huzursuzlanır, içeriye giren her yabancıya dönüp bakarlar. Soluk almakta güçlük çeker, her bir yaz öpücüğünde sönmemiş kireç tadı bulurlar.

Bu kenti zihnimde yeni baştan kurmak için buraya gelmem gerekiyordu — yaşlı adamın2 yaşamının «kara yıkıntıları»yla dolu gördüğü bu yürek karartıcı taşraya. İyot renkli Mazarita meidan’ını delip geçerken metal rayları titreten tramvayların takırtısı. Altın renkli fosforlu magnezyum kâğıdı. Sık sık onunla burada buluşurduk. Yazın burada renkli, küçük bir tezgâh olurdu, üstünde de, onun çok sevdiği karpuz dilimleri, renk renk su dondurmaları.

Her zaman çok doğal olarak birkaç dakika geç kalırdı — belki de, kafamdan uzaklaştırmaya çalıştığım karartılmış bir odadaki buluşmanın tazeliğiyle gelirdi ama dudaklarıma susuz bir yaz gibi kapanan ağzının açılmış taç yaprakları öylesine diri, öylesine körpeydi ki. Yanından geldiği adam belki de hâlâ onu düşünüyor, anısını yineliyor olabilirdi: Gövdesi o adamın öpücüklerinin çiçek tozlarıyla kaplı olabilirdi. Ama bunun pek önemi kalmıyordu, giz diye bir şey tanımayanların o kötülüksüz gülümseyişiyle koluma

LİNK

Author: epubindir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir