Veda Yemeği
Veda Yemeği’nden…
Erkek. Yves Oudalle. Adım bu. 21 Mart 1930’da Yport’da doğmuşum. Balıkçı bir baba ile çocuk doğurmaktan başka işi olmayan bir anneden. Babam kıyı balıkçılığı yapıyordu; kayığı pekâlâ tek başına idare edebilecekken, neden bilmem bir arkadaşıyla birlikte sefere çıkmayı yeğlemişti. Ve ta ki ağabeyim ona yardımcı olacak yaşa gelinceye kadar bu böyle sürmüştü. İşte hayatımı mahveden de, bu ağabeyin varlığı oldu. Kendisini kıskanıyordum ve ondan daha üstün olmak arzusuyla yanıp tutuşuyordum.
Oysa çözüm gözlerimin önündeydi: Fécamp’ta, hani şu her çarşamba pazarına gittiğimiz morina limanında. Ağabeyim uskumru, ringa balığı, tarak avlıyordu. Ben morina avlayacaktım. O, yedi metrelik bir tekneyle sabah gidip akşam geliyordu. Oysa ben, hani canım büyük sefere çıkmadan önce, kış aylarında kızağa çekilip onarılırken seyrine doyamadığım şu yetmiş metre boyunda on metre eninde büyük balıkçı gemileri var ya, onlardan birine binip, dört ay boyunca açık denizlerde dolaşacaktım.
Ağabeyim ufak işlerle uğraşıyordu, ben büyük oynayacaktım. Elli kişilik gemi mürettebatıyla birlikte dünyanın en soğuk denizlerine, Newfoundland ve Arktika bankizlerine gidecektim. Aklım fikrim okulu bırakıp bir an evvel denize açılmaktaydı. Gerçi yasalar on beş yaşından küçüklerin muço alınmasını engelliyordu ama, bir akrabanın kefil olması durumunda daha küçük yaşta da denize açılabileceğimi biliyordum. Kaptanlık yapan uzak bir akraba sayesinde daha on üç yaşında ilk sözleşmemi imzaladım.
Fabrikalarda, kömür ocaklarında çalışan, Beauce ovalarında koyun güden çocukların yaşamları konusunda bir bilgim yok. Ama şunu çok iyi biliyorum: Büyük balıkçı teknesinde çalışan bir muçonun hayatı cehennemden farksızdır.
Sözgelimi o dönemin Larousse’undaki “günah keçisi” maddesinde, “Muço mürettebatın günah keçisiydi” gibi bir örneğe rastlamak mümkündü. Evet Muço adı verilen bu çocuğu sömürmek, öfkesini kusmak, dövmek, canı istediğinde altına yatırıp düzmek için iki gerekçe vardı adamların ellerinde: “Hepimiz aynı yollardan geçtik. Yeri geldiğinde o da aynı şeyi yapacak” ve “İşin gereği bu.” İş dedikleri morinayı “boşaltmak”, yani kanını akıtıp gerdelde yıkamak ve sintineye atmaktı. Bu da av…