Kızıl Tepe
Kızıl Tepe’den…
Arka koltukta, kolunu ablama sarmış oturuyordu,vosvosumun çevresindeki kargaşayı izlerken gözleri dans eder gibiydi. Başka birisi daha koşarak kapıya çarptığında Ashley’ye yaslanıyordu.
“Kahretsin!” dedim, suratımı asarak. “Arabanın boyasını çizecekler!”
Ashley inanmayan gözlerle bana baktı ama biraz olsun mantıksız bir öfkenin yüzeye çıkmasına izin vermeden edemiyordum.Yepyeni,pırıl pırıl,bembeyaz Volkswagen’imin özel seçim boyası daha yeni kurumuştu ve bu aşağılık herifler her yanımızdan geçtiklerinde arabama sürtünüyorlardı.
“Burada kaldık,” dedi Bryce, ileriyi görmeye çalışarak.Bryce’ın dağınık kahverengi saçları vosvosun açılabilir tavanına değiyordu. Dodge marka kamyonetiyle babamın çiftliğine gitmek istemişti ama babam bir Ford hayranıydı ve bütün hafta sonu boyunca Ram’larla F-150’leri kıyaslayıp tartışmalarını dinlemeye niyetim yoktu. “Eğer arabanın üstünü indirirsen daha iyi bakabilirim.”
“Bu epey aptalca bir fikir,” dedim, yüzümde bir tiksinti ifadesiyle.
Söylediğim, Bryce’ın dikkatini dışarıdaki korkmuş yayalardan çekti. “Ne?”
Omzunun üstünden dışarıyı işaret etim. “Kaçmalarının bir nedeni var. O neden her neyse, bizi ona karşı savunmasız bırakmayacağım.”
Hafta sonu araba gezintisi yapmak için eyaletler arası yola çıktıktan sonra kırk kilometre gitmeden yolun akış hızı saatte on beş kilometrenin altına düşmüş, sonra da on kilometre daha gidemeden hız saatte sıfır kilometreye inmişti.
Bu yarım saat önceydi ve o zamandan beri yerimizden kıpırdamamıştık, insanlar arabalarından çıkıp koşarak kaçmaya başladıklarında bile.
“Sen sürmene bak Miranda, bizi buradan uzaklaştır, neden kaçtıklarını öğrenmek istemiyorum,” dedi Ashley,uzun, dalgalı saçlarıyla oynayarak. O da annem gibi güzeldi: uzun, ince ve narin. Uzun, sarı saçları omuzlarından aşağıya dökülüyor, o haliyle bana Mavi Göl’deki kızı hatırlatıyordu. Ashley hiçbir sorun yaşamadan üstü çıplak dolaşabilirdi,çünkü uygun yerlere sürülen birkaç damla yapıştırıcıyla saçları göğüslerini tamamen kapatırdı.
Büyürken onun o doğal güzelliğini kıskanırdım. Bir altmış beş olmama rağmen onun yanında cüce gibi duruyordum. Ben babama benziyordum: yuvarlak bir yüz, ışıltısız, kahverengi gözler ve kestane rengi saçlar… Yani babamın saçları beyazlamadan önce kızılımsıydılar. Bryce atletik yapılı olduğumu söylemeyi seviyordu ama o ne bilirdi ki? Kendisi neredeyse…