Buzdolabının Üstündeki Kız
Buzdolabının Üstündeki Kız’dan…
Hayatınızın kadını öldüğü gün ne yaparsınız? Ben Kudüs’e gidip geldim. Trafik berbattı; bir film festivalinin açılışı vardı. Kent merkezinden otoyola çıkmak bir saatten fazla sürdü. Dövüş sanatlarının birinde uzman olan genç bir avukat sürüyordu arabayı. “Herkese teşekkür ediyorum,” diye homurdandı yol boyunca. “Beni seçen herkese teşekkür ediyorum, özellikle anneme. Onsuz… onsuz…” Böyle bozuk plak gibi takılıp kalıyordu “onsuz” kısmına her geldiğinde, üç yüz kez.
Kentten çıktıktan sonra trafik akmaya başladı. İkide bir bana bakıp, “İyi misin?” diye soruyordu. “İyi misin?” Ve “Evet,” diyordum. “Emin misin?” diye ısrar ediyordu. “Emin misin?” Ve “Evet,” diyordum yine. Herkese teşekkür edip bana etmemesi yaralamıştı beni biraz.
“Bana bir şey anlatsana,” dedi. “Her zaman uydurduğun palavraları kastetmiyorum, gerçekten başına gelmiş bir şey.” Ben de ilaçlamayı anlattım ona.
Ev sahibim ilaçlama ücretini kendisinin ödeyeceğini söylemiş, istemediğim halde sözleşmenin altına el yazısıyla bu maddeyi eklemişti. Bir hafta sonra plastik bidonlu ve Dr. Böcek tişörtlü bir adam uyandırdı beni. Bütün evi kırk dakikada ilaçladıktan sonra akşam döndüğümde evi havalandırmamı ve döşemeyi bir hafta boyunca silmememi tembihledi. Sanki tembihlemese silecekmişim gibi.
O akşam işten eve döndüğümde döşeme yoktu. Her yer tavana dönük bacaklardan oluşmuş bir halıyla kaplanmıştı. Üç katman ceset. Karo başına iki yüz adet. Bazıları yavru kedi büyüklüğünde. Karnı beneklerle kaplı bir tane vardı, televizyon büyüklüğündeydi. Kımıldamıyorlardı. Komşudan bir kürek ödünç alıp hepsini büyük boy bir çöp torbasına koymaya giriştim. On beş tane falan koyduktan sonra oda dönmeye başladı.
Başım ağrıyordu. Ayağımın altında cesetler ufalanırken gidip bütün pencereleri açtım. Mutfakta avizeden sarkmakta olan bir tane buldum. Zehirden öleceğini idrak edip kendini asmıştı. İpi gevşettim ve ceset üzerime düştü. Yığılacaktım az kalsın; yedi kilo falan geliyordu. Siyah bir ceket vardı üzerinde, cepsiz. Üzerinde kâğıt, saat falan da yoktu, kanat bile. Askerde tanıdığım birini hatırlattı bana. Gerçekten acıdım ona.
Diğerlerini torbayla aşağı taşıdım, ama…