Mekanik Kalp
Mekanik Kalp’ten…
Madeleine bana, “Bu saat sana iyi bir kalp olacak! Kuşa benzeyen başına da gayet uyacak,” dedi.
Şu kuş meselesi hiç hoşuma gitmemişti. Öte yandan, hayatımı kurtarmaya çalışıyordu, çok sorgulamamaya karar verdim.
Doktor Madeliene beyaz bir önlük giydi; bu sefer kesindi, pişirecekti beni. Kendimi, öldürülmeden kızartılacak bir tavuk gibi hissediyordum. Bir kâsenin içindekileri karıştırdı, kaynakçı gözlüklerini taktı ve yüzünü bir mendille örttü. Artık gülümsediğini göremiyordum. Üzerime eğildi ve bana eter koklattı. Gözkapaklarım kapandı; buralardan çok uzaktaki bir yaz akşamında kapanan esnek panjurlar gibi. Artık bağırmak gelmiyordu içimden. Ben doktoru izlerken, uyku beni yavaşça teslim aldı. Her yeri yuvarlaktı; gözleri, buruşuk elma yanakları ve göğüsleri. Gerçek bir kundak makinesi. Karnım aç değilken bile göğüslerini emmek için açmışım gibi yapardım.
Madeleine göğsümün derisini tırtıklı büyük bir makasla kesti. Minik dişlerin teması biraz gıdıklıyordu. Küçük saati derimin altına kaydırdı ve dişlileri kalbin arterlerine bağlamaya başladı. Çok hassas bir işti bu, hiçbir şeye zarar vermemek gerekiyordu. Bir düzine düğüm atmak için çok ince, güçlü bir çelik tel kullandı. Kalp arada sırada atıyordu ama arterlere yollanan kan zayıftı. “Ne kadar da beyaz!” dedi alçak sesle.
Saat doğru zamanı gösteriyordu. Doktor Madeleine, saati gece yarısına ayarladı… Hiçbir şey olmadı. Mekanik sistem kalp atışlarını taşıyacak kadar güçlü değildi. Kalbim tehlikeli uzunlukta bir süre boyunca atmadı. Başım dönüyor, yorucu bir rüyadaymış gibi hissediyordum kendimi. Doktor saatin dişlilerine, hareketi tetiklemek için hafifçe dokundu. “Tik-tak” yaptı saat, “Bu-bum” diye yanıtladı kalp ve arterler kırmızıya boyandı. Yavaş yavaş tik-taklar hızlandı, bu-bumlar da. Tik-tak. Bu-bum. Tik-tak. Bu-bum. Kalbim neredeyse normal bir hızda atmaya başladı. Doktor Madeleine, parmaklarını yavaşça dişlilerden çekti. Saat yavaşladı. Doktor mekanizmayı çalıştırmak için aleti yeniden hareket ettirdi; ama parmaklarını çeker çekmez kalbin ritmi bozuluyordu. Bir bombayı, kendi kendine ne zaman patlayacağını sorarak, kandırmaya çalışıyor gibiydi.
Tik-tak. Bu-Bum. Tik-Tak. Bu-bum.
Güneşin ilk ışınları, karın üstünden yansıyıp kepenklerin…