Ölümsüz Aile
Ölümsüz Aile’den…
Treegap’a giden yol, uzun zaman önce, en azından çok huzurlu olduklarını söyleyebileceğimiz bir inek sürüsü tarafından açılmıştır. Çeşitli kavisler ve dönüşlerle, inişler ve çıkışlarla küçük bir tepenin eteklerine tırmanır, sonra yeniden aşağıya doğru uzanarak arıların işgalindeki bir yonca tarlasının kenarından biraz ilerler ve bir çayırın kıyısından devam eder. Burada yolun kenarları gözden yitmeye başlar. Sanki ineklere orada durup sakin sakin otlamaları gerektiğini hatırlatmak için genişleyip yayılmıştır, artık ineklerin geviş getirme ve dalgın dalgın sonsuzluğun hayalini kurma zamanı gelmiştir. Biraz ileride yol yeniden başlar ve nihayet koruya varır. Ama daha ilk ağaçların gölgesine ulaşır ulaşmaz sert bir dönüş yapar ve bu kez, nereye gideceğine karar verecek aklı varmış gibi, korunun çevresinden dolaşır.
Koruyu geçtikten sonra ferahlık duygusu kaybolmaya başlar. Artık yol ineklerin yolu değildir. Onun yerine birdenbire insanların malı haline gelivermiştir. Burada güneş kızgın kızgın parıldar, toz bulutları oradan oraya gezinir; düzensiz, terk edilmiş yol kenarlarında cılız otlar biter. Sol tarafta ilk evi görürsünüz, “Bana dokunmayın,” der gibi duran küp şeklinde bir evdir bu, bahçesindeki otlar özenle biçilmiştir ve çevresindeki bir metre boyunda demirden sağlam parmaklıklar açıkça “Durma, devam et – seni burada istemiyoruz,” demektedir. Böylece yol boynunu büküp devam eder; yol uzadıkça evlerin sayısı artar, ama düşmanlıkları azalır. Hapishane ve darağacı dışında kasabanın öyle dikkate değer bir yanı yoktur. Yalnızca ilk ev önemlidir; ilk ev, yol ve koru.
Koru biraz tuhaf bir yerdir. Eğer ilk evin görüntüsü size geçip gitmenizin daha doğru olacağını söylüyorsa, koruyu görünce de aynı şeyi yapmanız gerektiğini hissedersiniz, ama bu kez neden farklıdır. Ev o kadar kibirli durmaktadır ki geçerken gürültü yapmak geçer içinizden, hatta belki bir iki taş atmak istersiniz. Ama korunun uykulu, öte dünyaya ait bir görünüşü vardır, öyle ki yanından geçerken alçak sesle konuşmak zorunda hissedersiniz kendinizi. En azından inekler öyle yaparlar: “Bırakın huzurla uyusun, onu rahatsız etmeyelim.”
İnsanlar da…